Tuesday, September 05, 2006

Hepimiz Kristof Kolomb’a güldük

Hepimiz Kristof Kolomb’a güldük: Sergi Metni

Roderick Buchanan,
Jeremiah Day,
Omer Fast,
Runo Lagomarsino,
Deimantas Narkevicius,
Amalia Pica,
Florian Wüst.

Geçmişte cereyan eden bir olayın, sorgulanmasını ya da yapılan yorumların sosyal çağrışımını gözden geçirmeyi amaçlayan sanatsal yeniden yaratım ile, geçmişe ait bir durumun, bugünkü okunuşuna etki eden anlam boyutlarını keşfetmek için yapılan sanatsal yorumumun arasında ince ama belirgin bir fark vardır. Bunların birincisi, tarihsel yeniden sunumun gerçekliğini, kolektif hafıza ve olgulara dayanan kaynak arasındaki sorunsal diyalektiği ele alır. Bu, genellikle sanatçının başlattığı, bireyin geçmişindeki önemli bir an’ı anlamayı amaçlayan kişisel bir arayıştır. Tarihsel olayları ve bugünkü anlamlarını vurgulayan farklı sanatsal pratiklerin araştırması da ilgi çeken bir konudur. Son zamanlarda, yeniden sahnelemeler ve belgesel videolar da dahil olmak üzere bu konu üzerine sergilerde giderek daha fazla yaygınlaştı. İkinci yaklaşımdaki farklılık ise – tarihsel bir olayın sanatsal yorumu – sanatçının, referans aldığı an ile ilişkisine ve belirli bir olaya karşı ilgisi üzerine odaklanmasıdır. Merak, araştırma ile beslenen bu ilgi, öznel bir bakışla geliştirilmiş, bireysel bir yorumla sonuçlanır.

Bu yaklaşım, sanatçının incelemeyi ve araştırmayı bırakamayacağı, bir kereliğine ilgilendiği bir büyülenmenin sonucu olabilir. Sanatçı, tüm yönler ve detaylar üzerinde çalıştıktan sonra, başladığı noktadan katman katman uzaklaşmış bir sanat yapıtı üretebilir. Ya da Jeremiah Day ve Florian Wüst’ün işlerinde görüldüğü gibi – geçmişten, birbirleriyle kısmen bağlantılı olayları seçen bu yaklaşım, yinelenen bir stratejiye dönüşür. Örneğin Wüst, Amerika ve Almanya tarihinde etkili olmuş önemli olayları araştırmıştır. Bunlardan biri, 1962 senesinde, Spiegel Skandalı olarak geçen, nükleer fizikçi Robert Oppenheimer vakasıdır. Wüst, yaptığı yorumların her birinde, ses, video, duvar çizimleri ve enstalasyonları kullanarak, seçtiği konuları kendi estetiği aracılığıyla birbiriyle bağlantılandırır; böylelikle yeni bir sınıflandırmaya ve yeni bir zamana tabi tutulmuş zincir oluşturulmuş olur.

Birincisi Stedelijk Museum Bureau, Amsterdam’da, ikincisi ise Platform Garanti Güncel Sanat Merkezi, İstanbul’da gerçekleştirecek iki sergi ve yayınlanacak kitap, geçmişe dair esinlendirici incelemeleri konu almaktadır. Platform’da olabildiğince açık bir plan içinde yerleştirilen sergi işler arasında bir yolculuğu mümkün kıldığı gibi, sanatçıların araştırdığı ve izleyicinin tek başına değerlendirebileceği olaylar aynı zamanda süregelen bir sohbetin parçaları olarak algılanabilir. Konular belirgin bir biçimde bağlı veya tarihsel olarak birbirleriyle ilişkili olmasa da, işler, benzer sanatsal yaklaşımlar ve tutumlar yoluyla ortak göndermeler yapar. Üstüne düşünülen olayların anlamı, uluslararası anlamda bilinen, kolektif bir tarihin içinde belirlenmiştir. Sanatcılar, tarihsel anlamı göz ardı etmeden, bu konular üzerine hem özerk bir biçimde okunabilecek hem de referans verdikleri geçmişle ilişkilendirebilecek yeni yorumlar yaparlar. Bu, en belirgin şekilde, sanatçıların kurguyu olaya bağlayan, ve aynı zamanda gerçekçi olma zorunluluğundan uzak tutumunda görülür.

Stedelijk Museum Bureau, Amsterdam’daki ilk serginin odak noktası haline gelen Runo Lagomarsino’nun alıp uyarladığı “Hepimiz Kristof Kolomb’a güldük,” cümlesi İstanbul’daki sergiye de adını veriyor. Bu ifade varlığını güçlü bir biçimde sürdürürken Lagomarsino’nun yeni bir işi de sergide yer alıyor. Casi Quasi Cinema , Gillo Pontecorvo’nun 1966 yılında yönettiği The Battle of Algiers (Cezayir Savaşı) filmi 2003 yılının Ağustos ayında Pentagon’da gösterildiğinde ABD Özel Operasyonlar Şefi tarafından dağıtılan bilgi notu bir sinema maketi içinde sunuluyor. Pentagon, filmin Irak’ta karşılaştıkları sorunları iyi örneklediğine inanıyor ve eserin metninde de alıntılandığı gibi notta şöyle yazıyordu:
Terörizme karşı savaş nasıl kazanılır ve fikirler savaşı nasıl kaybedilir. Çocuklar askerleri kısa mesafeden ateş ediyor. Kadınlar kafelere bomba yerleştiriyor. Yakında tüm bir Arap nüfusu çılgınlaşıyor. Tanıdık geliyor mu? Fransızların bir planı var. Taktik olarak başarılı fakat stratejik olarak başarısız. Nedenini öğrenmek için nadiren gösterilen bu filmi izleyin.

Sergide yer alan iki diğer eser ise farklı filmlere gönderme yapıyor. Omer Fast’ın çift kanallı videosu Spielberg’s List (Spielberg’in Listesi), Steven Spielberg’in Schindler’in Listesi adlı filminde figüranlık yapan insanların deneyimlerine odaklanıyor. Spielberg, filmin konu aldığı tarihin yaşandığı gerçek mekan olan Krakova’da çektiği filmde olayları yeniden canlandırmak üzere binlerce yöre sakinini işe aldı. Figüranlardan bazıları bu olayları zamanında deneyimlemiş olacak kadar yaşlıydı. Birer tanık ve izleyici olarak hatıraları – aslında doğrudan yaşadıkları iki farklı deneyim – olayların filmlere dönüştüğü, hafızanın bir film anlatısına dönüştüğü yarım asırlık bir zamanı işaretler. Fast, Plaszow’da kurulan film seti ve etraftaki arazinin görüntülerini karıştırır ve yanyana getirir. Filmden sahneleri hatırlayan figüranlarla yapılan röportajlar altyazılara montajlanarak filmin kurgusal kökenlerine birebir göndermeler yapar. Videolar ayrıca Schindler’s List Tours (Schindler’in Listesi Turlarında) çekilmiş bölümler içerir ve böylece tarih bir filme dönüştüğünde ve bu farklı katmanlar çok boyutlu sanatsal bir yorum içinde harmanlandığında hafıza ve mekan kavramlarının nasıl genişlediğini ve zorlandığını gösterir.

Deimantas Narkevicius’un The Role of a Lifetime (Hayatının Rolü) adlı çalışması 1965 yılında çektiği The War Game (Savaş Oyunu) adlı belgesel sinema janrında bir kırılmaya neden olan kurgusal belgesiyle tanınan ve çok tartışılan yönetmen Peter Watkins’le yapılan bir röportaj içerir. Narkevicius'un filmi üç farklı öğeyi bir araya getirir. Bunlardan ilki Peter Watkins’le İngiltere’den kendi kararıyla sürgüne gittiği ve uzun yıllar boyunca yaşadığı Litvanya’da yapılan bir röportaj; ikincisi Litvanya’dan manzaralar içeren bir dizi çizim – sıradışı bir lunapark, Gruto Parkı, savaş sonrası dönemden sosyalist-gerçekçi heykellerin saklandığı bir depo... - üçüncüsü ise amatörlerin çeşitli zamanlarda çektiği ve hiç bir zaman kamusal tüketimi amaçlanmamış Brighton manzaralarıdır. The Role of a Lifetime Watkins’e uzun zamandır var olan bir arzusunu, film izleyicisini özgürleştirmeye ve film için yapılan araştırmaya dahil etmeye dair isteğini tartışmak için bir alan açar. Ve düşüncelerini ürettiği tarihi keşfetmekle ilgilenen bir sanatçının çalışmasında ortaya koyarak insanları zaman, mekan, yapı ve süreç üzerine düşünmeye teşvik etme arzusu iki kat yoğunlaşır.

Benzer bir biçimde, Amalia Pica’nın To Everybody That Waves (El Sallayan Herkese) adlı işi hafıza, tarih ve sinemasal yorumlamaları üzerine düşünür. 16 mm film kullanılarak çekilen görüntüler Amsterdam limanından ayrılan eski bir yelkenlinin yolcularını el sallayarak uğurlayan bir grubu betimler. Pica, sahte, her yerde bulunabilecek, kolektif bir hafızaya işaret eder. Gösterilen, hakiki bir olay olmaktan uzaktır: Film, limandan Amerika’ya toplu göçü anlatmaz. Görüntüler; film, medya ve hayalgüçlerimiz tarafından oluşturulan birçok kurgusal yanıttan kaynağını alır. Eski bir yelkenli imgesinin ve siyah-beyaz görüntünün getirdiği avantajı kullanan Pica, çevresindekilerden görüntünün içine dahil olmalarını bekler. Böylelikle, farklı kurgusal çağrışımlar – tarihsel gerçeklikle bağlantılı olmasalar dahi – bir araya getirilir, ve böyle bir sahneyi şimdi nasıl tasavvur edebileceğimize dair kişisel yorumlar yaratılır.

Jeremiah Day’in Washington şehrindeki anıtların yeniden inşa edilmesini konu alan çalışması Reconstruction’da (Yeniden İnşa), tarihsel betimlemenin sınırlarını yansıtırken, hatıraların günümüz toplumuna ne ifade ettiğine dair ilginç bir örnek sunar. Fotoğraflardan, metinden ve heykellerden oluşan enstalasyon, 2004 yazı ve sonbaharında, Washington DC’deki başlıca anıtların onarılmasını referans alır. Day, bu onarım sürecinin, bir tesadüften ziyade, Birleşik Devletler’in politik söylemindeki değişime paralel sembolik bir yeniden düzenleme olduğunu öne sürmektedir. Fotoğraflar üzerinde yer alan el yazısı notlar, sanatçının propaganda iddialarını dile getirir; metin, olası gerçek ve aşikar olan kurgudan oluşan, parçalanmış bir hikaye anlatır.

Florian Wüst’ün ensterlasyonları birey ile devlet arasındaki çelişkili ve zıt ilişkiyi inceler. Bu ilişki, müzakerelerin, uzlaşmaların ve değerlendirmelerin üretici baskıları altında sürekli değişim göstermektedir. Bununla beraber, Day’in de ortaya koyduğu gibi, devletin belirleyici gücü; ifadeleri, imgeleri ve dili – somut tarihsel durumlara ait olsalar dahi – yoğrulabilen ve kolayca biçimlenebilen malzemeler gibi algılama eğilimindedir. Bu durumda söylem, bir doktrine dönüşür. Protecting freedom until there is no freedom left (Özgürlük kalmayıncaya dek özgürlüğü korumak) isimli enstelasyon (2004), J. Robert Oppenheimer’ı, geçmişi ve şimdiki zamanı sanatsal açıdan ele alan, tarihsel bir mercek olarak kullanmaktadır. Çoğunlukla atom bombasının babası olarak anılan Oppenheimer daha sonra ABD devletinin hidrojen bombası programını desteklemeyi reddetti. Bu karşı çıkışının ardından komünist olmakla suçlandı ve 1954 yılında gizli belgelere erişimine olanak veren güvenlik yetkisini ve resmi danışmanlık konumunu kaybetti. Wüst, olaya dahil olan kişilerin öznel bakışları arasındaki iletişim biçimi üzerine yoğunlaşır, tartışmaları soyut politik bağlamdan çıkarır, ve kişisel nitelendirmelerden oluşan bir seri ortaya koyar.

Wüst’ün işinde, aktörler Oppenheimer’ın hikayesinin bir yorumunu oluşturmaya çalışırken ve Moti tanıklarını konuştururken, Roderick Buchanan’ın History Painting (Tarih Resmi) isimli videosu farklı bir perspektifle izleyicinin karşısına çıkmaktadır: Videoda gerçek askerler iki yüz yıl önceki seleflerinin güncel bir yorumunu sunarlar. Wellington, Tamil Nadu ve Catterick, North Yorkshire’da 2004 yazında kameraya alınan film, Tamil Nadu’da Madras Alayı’nın, eğitimini yeni bitirmiş askerleri ile İskoçyalı Piyade Tümeni’ndeki suretlerini betimlemektedir. 1803’te, bu genç adamların selefleri Assaye Savaşı’nda bulunmuşlardır. İki alay da halen, Assaye renklerini ve fil imgesini taşımaktadır. Tartışmasız ki Assaye’deki zafer, her bir askerin şahsi onur ve kimliği için büyük bir öneme sahiptir. Roderick Buchanan’nın yeni işinin kaynağı, belirli tarihi bir ana işaret etse de, ulaştığı nokta daha güncel ve hırs bağlamında daha karmaşık bir yapıya sahiptir.

Bu sergi The Mondriaan Foundation tarafından desteklenmektedir.